Rastlantı ne güzel birşey değil mi? Tahmin edilemez, ölçülemez ama bir o kadar da dingin birşey. İnsanlık sistemlerinin hepsi ne kadar korkuyor değil mi ondan. “İşimizi şansa bırakmayız, bir profesyoneliz” filan gibi kıçtan konuşmalar yapıyorlar.

Hedefler, amaçlar, istatistikler, olasılık hesapları. Şimdi bu kadar bilimle, ağzımızdan soksan kıçımızdan çıkacak ilimle biz geliştik değil mi? Cep telefonlarimiz bilgisayarlarımız ve tüm özel bilgilerimizi teknolojik bulutlara verip her bi yerlerden ulaşıyoruz ya, vay vay vay be.

Nerede sevgi? Şehvet değil evladım, sevgi sevgi. Aşk da değil. Zira aşk bir rastlantı içermez aslında, bir fikrin vardır ona dair ve onu karşılayan birini rastlantısal bir anda bulursun hepsi bu. Ama mutlaka ve sadece O’nu bulursun.

Fakat sevgi tamamen rastlantısaldır. “Şu özelliklerde böyle tipte, espri anlayışı şöyle olan birini sevecegim ve arkadaş statüsüne koyacağım” diyemezsin.  “Ayrıca bu kişinin saçları kıvırcık ise onu dost payesi ile ödüllendireceğim” de diyemezsin.

Bazen bir gülüşe bayılırsın için akar, bazen ettiği iki kelam lafa hayran olursun ve seversin. Üstelik sevginin cinsiyeti de yok aşk için olduğu gibi. Erkeği de seversin, kadını da, yaşlıyı da seversin, çocuğu da. Ama kimi seversen sev hep rastlantı ile olur.

Hayat için da böyle. Hergün aynı şeyleri yapsan bile rastlantılarla hayatın o kadar çok değişir renklenir ki. Her rastlantı an’ı farketmen için küçük bir hediyedir aslında. Her rastlantı seni korkutarak yaşadığını hissettiren küçük mutluluk aşıları aslında. Ama farketmen lazım.

Farketmeye açık bir zihin, insanlık denilen bu sistemin çöplerinden arınmış bir zihin ve kalp gerekir bunun için. Dans eden bir zihin lazım. Pina ne diyor “Dance dance, otherwise we are lost” şu anda ona bakmayı, sarılmayı ve öpmeyi ne kadar çok isterdim. “Dance dance, otherwise we are lost”.

Rastlantılarla dans eden bir zihin ve rastlantılarla seven bir kalp lazım hepimize.


Geri Dön ----- Mesaj Gönder