SAURAHA :
Himalayalar’ dan Afrika Ormanlarına ;
Nepal günlerimiz bitmeden ve Hindistan kuzeyden giriş yapmadn önce yolumuz pekte daha öncesinde karşılaşılana kadar aklımızda tasaffur edemediğimiz Tropikal bir Jungle Park' a düşüyor ; " Royal Chittwan National Park " . Burası meşhur asya kaplanı, Filler ve gergedanlar ve 500 ' ün üzerinde kuş çeşidi ile tam bir Safari diyarı !...Nepal ve İndia coğrafyasında bir doğu yolculuğunun ortasında hesapta kitapta hiç yokken sanki birden 2 günlüğüne Afrika' ya düşmüş gibi hissediyoruz kendimizi !.. Milli parkın hemen berisinde kaldığımız " Sauraha " neredeyse bir kaç Guest House ve turistik restoran dışında tamamen sazlık kulübelerden kurulmuş bir köy !...
Şimdi Katmandu ve Pokhara’ da yol boyunca Hindistan’a gitmekte olduğumuzu söylediğimiz herkesin buradan geçeceğimizi duyunca bize sürekli itelemeye çalıştıkları Milli Park’ taki animasyonlar için hazır paket turu şimdi yerine gelmekle daha ucuza alacağımız kesin !... Kendimiz dışında hiç kimsenin bizim yerimize bir şey ayarlamasını istemediğimizden ve her türlü turist paket programlardan IMF yardım paketlerine duyduğumuz alerji kıvamında kıl kapıyor olmamızdan dolayı önceki tüm paketleri ellerimizin tersi ile itmiş durumdayız !.. Kendi kalkınmamızı, pardon kendi programımızı tek tek kendi arzularımızla kuracağız. Bize daha önce Milli parkı gezme paketleri içinde önerilen Elaphant riding, Jungle walk, Canoing, Bird watching ve diğer ufak bir iki şey ile birlikte, buralara kadar gelmişken o eksik kalmasın, bu da alınmasın bak eleme ve seçme modunda, olduğu gibi seciyoruz !.. Bu koşullar altında biz bize önerilen paket programdan yeme içme ve kalmayı da eklersek adam başı 10’ar dolar daha fazla ödemiş oluyoruz !.. Bu hesapta bir terslik var diyenlere sadece ; “ Olsun biz kendi programımızı da, kendi kazığımızı da kendimiz seçeriz ...” diyebilirim ancak !...
Kendi yolumuzu kendimiz seçiyorduk işte, başka ne diyebilirim !..
Filleri ve yolumuz üzerinde zaman zaman rastlaştığımız diğer doğal türler bir yana Milli Parkın içindeki Nepal köylerinden geçiyoruz ara ara. Nepal yerli halkının yanı sıra uzun süre önce Hindistan’ dan göç etmiş Taura People insanları yerel dokuda yaşadıkları kulübelerde görüyoruz !..
Kulübelerdeki hayat her kırsal yaşantıda ki gibi bolca fakirlik barındırıyor içinde. Ama bu dünyalık kadersellik bir yana bu köylerdeki bu insanlar fakirliklerinden gayet bağımsız bir şekilde, bu kulübelerin önleri ve avlularında kendi koşullarına göre oldukça temiz ve bir düzenlilik hali dikkatimizi çekti .
Bizim ilk günlerde turistik Nepal yemeklerinden tatmak için girdiğimiz lokantalarda ortalama olarak bıraktığımız 1000 rupiye burada insanların bir ay boyunca çalışıp bu paraya ancak ulaştığını ve bu paranın da 200 rupisini selle yıkılan taşınmak zorunda kaldıkları evlerinden taşındıkları tek göz kiralık odalara vermekte olduklarını öğreniyoruz !..
Globalleşme ve ticaret adı altında Batının dünyaya dayattığı yeni düzende 18.-19. yüzyıllarda Hindistan’da ve uzantısındaki bu topraklarda başlatıp hala bitmemiş olan sömürgecilik olayını şimdi buralarda Globalleşme adı altında devam etmekte olduğunu anmanın ne alemi var canım !.. Burada şimdi bu zavallı Nepalli köylülerin fakirlilik hallerine üzülürken ve kendi doğal güzelliklerini batının ölçü birimi çerçevesinde 2-3 kuruşa zar zor pazarladıkları bir ortamda, yani masamıza gelen su şişelerinin üzerinde buraların sularını pazarlayanın bir Batı patentli şirket olduğunu bildiren etiketini, su şişesini elimize alıpta dikkat edip görmek, şimdi delikanlılığa sığıyor mu yani !.. Ne kadar da art niyetliyiz biz öyle canım !.. Bu insanlar kendi topraklarında fışkıran doğal kaynak sularını kendileri pazarlamayı başaramıyorlarsa şimdi, teknolojisi gelişmiş, uzaya vurmuş zavallı Batılı şirketleri ne yapsın dı yani !..
Her neyse tabii burada bu ince eleştirilerle uğraşırken çuvaldızı kendimize batırmayı da ihmal etmemek gerekmiyor mu !.. Hani Doğuya geldik ya, hani bizden daha gerisini, daha kötüsünü gördük ya, birden kendi halimizi unutuverdik birden. Batının bizi bir türlü içine almadığı o Avrupa Birliği ve Amerika dünyasının, bizi sürekli aldatan kocalık hallerini öyle çabucacık unutuverdik ya !... Doğunun bu kırsallığına karşı kendi topraklarımızda yaşadığımız ne tür bir farlı sömürülme üstünlüğümüz var ki !.. Sürekli aldatılan bir kadın olduktan sonra, aldatanın ne kadar ve ne ölçüde aldattığının ne önemi olabilirdi ki sanki !..
SAURAHA - Royal Chittwan National Park :
Bir kaplanın ayak izinde, jungle ‘ da avcı pozları ;
Aslında buralara " vahşi " demek ne kadar da tek taraflı ve acımasız bir yorum. Ama dil alışkanlığı işte ; bizim dışımızda olan her şeye vahşi diyeceğiz ya !.. Neyse sabah sabah bu kadar yolu felsefe yapmaya gelmedik tabii ki... Amacımız ağaçların arasında kuytu bir köşede bizim gelişimizi, parka geldiğimiz andan itibaren seyretmekte olan kaplanı bizimde uzaktan pusuya düşürüp fotoğraf makinelerimizde ki 36 'lık bir filmi, bir solukta bitirivermek !..
Parkta yol gösterici olarak önümüzde bize kaplan sessizliğinde yürümeyi öğreten iz sürücümüz Krişna bey atmıyorsa ki evli barklı adam atmaz tabii ki kabul ediyoruz koskoca adamı ; kaplan ayak izleri düz akşamdan kalma diye buyuruyorlar !... Kolay havaya girenlere vay canına dedirten bir durum !.. Kendisi olmasa bile şimdi karşımızda, bizden taş çatlasa üç beş saat önce buralarda dolaşan bir kaplanın taze ayak izleri var yerde ! Yani yollarda daha önce o kadar oyalanmasaydık, yani Sauraha' ya bir iki gün önce gelseydik ve jungle walk' umuzu da bir gün önce gündüzden geceye kaydırsaydık ; kaplan beyle ormanda göz göze gelmemek içten bile değildi !.. Ay ne heyecan, ne heyecan !.. Safari böyle bişi işte yani, an geliyor insanın kanı donabiliyor heyecandan canım ! ... Kaplan da ne kadar üzülmüştür bizi göremediği için ya, neyse , bir daha ki sefere içeriz bizde kaplan beylerin kahvesini artık !..
Tiger göremiyoruz ama bol bol " reyno ", namı diğer gergedan bey izi ve öbek öbek gergedan boku görüyoruz. Tabii bir de her yerde fillerin artık kendilerine kendi küçük, minnacık ayak izleri ile açtığı patikalardaki fil ayak izleri ve bunların yanı sıra yabani hayata ek olarak bir kaç tavus kuşu ve ağaçların bilmem kaç bin metre tepesinden üç beş tanede maymun filan görüyoruz işte. Biz bu maymunlardan Katmandu' da temple' larda rahat rahat ortalarda bir kaça metre ötemizde insanların tanrılarına sunak olarak vermekte oldukları yiyecekleri çalarken çok daha yakından görmüştük diyeceğimiz geliyor ama Guide beyin iş konsantrasyonunu bozmak istemiyoruz ! ... Ne de olsa bu maymunları doğal ortamlarında namuslu ve dürüst bir şekilde ekmeklerini ağaçların en uç dallarındaki yemişlerden çıkarırken, yaban hayatı yerinde ve bozulmamış olarak görmek çok daha önemli yani !..
( ki buralar için toprak üstünde toprak bırakmayan demek lazım herhalde ) musonlardan ve taşan ırmaktan canlarını kurtarma adına ormanın derinliklerindeki daha yüksek tepelere doğru çekildiklerini anlatıyor. Zavallı hayvanlar azılı muson yağmurları ile taşan nehrin öfkesi karşısında bir kaç aydan beri çaresiz bir yaşam mücadelesi vermekteler bu topraklarda !.. Bu koşullarda bizim durumumuz tam olarak ; " Koyun can derdinde, biz ise tiger göremedik yahu !.. " sızlanmasıyla tarif olunuyor..
Bir reyno görmek için normalden çok daha fazla dolaşmamız gerekmişken, filin sırtındaki oturma yerlerinden nedense bana arka sıralardan yer sattıklarından, beni sırtında bir sinek olarak algılayan sevgili filimizin kamçı gibi kullandığı kuyruğu ile bacaklarımı taciz etmesine daha fazla ne kadar dayanabilirdim ki !.. Fil sürücüsü her zaman kolayca bulabildiği reynoları bu sefer alışık olduğu müdavimi oldukları bir kaç yerde kolayca bulamayınca, reynoları bize göstermek inatçılığı ve müşteri memnun ve tatmin edilmeli felsefesinden hareket ederek, onları bulmak adına fillerin bile girmekte zorlandığı, fil dizi boyundaki sert çalılık ve otlar ve arada kalmış, daha doğrusu kalamamış boşluklardan fışkırmış dalları filin üzerine sinmiş olan bizlerin ayaklarına sürünen ağaçlarla kaplı bir jungle' da bizim reynolarla köşe kapmaca oynuyoruz !..
Tiger fotoğrafı çekemedik ama reyno fotoğrafı çektik işte mutluluğu ile safari filimizin sırtında güvenli bir şekilde mutlu mutlu köye geri dönerken, buradaki jungle'dan daha zorlu bir mekan olan İstanbul jungle' ından gelen bizim elimizden ne kurtulabilir ki zaten zafer sarhoşluğu içindeyiz. Oysa bütün bunlar rutin bir fil safari uygulamasının biz turistlere duygu yüklü anlar yaşatmak için planlanmış, sadece sahneleme yeri olarak bir yağmur ormanı mekanı seçilmiş animasyonun bir parçası değil mi sanki ! .. Bir avcı tribi sarhoşluğuyla ne kadar da kolay havaya girebiliyor insan !.. Aynı insan çok kolay mutlu olabiliyorsa ne yapabiliriz. Ve sonuçta tüm bu yabani ortamda olma hali bize kendimizi iyi hissettiriyorsa kim ne diyebilir ki canım ( sanki ) ...
Sauraha - SONAULİ - VARANASİ :
Sınırdan sınıra hep yollarda ;
İlk gün bizi Guest house’a getiren Simsar Krişna sabah ki Bird watching etkinliğinden sonra bizi bir safari jeepten dönme kırma bır arabayla artık Nepal topraklarını terkedip Hindistan topraklarına geçiş yapacağımız Saunoli’ ye götürecek otobüse bindirmek üzere bizdeki ana yol üzerlerindeki işlek bir kasabanın ağabeyi niteliğindeki “ Tadii-Bazaar” ‘ a götürüyor !..
Ve izlediğimiz kadarıyla yemek ne üzerine olursa olsun ve nasıl pişirilirse pişirilsin yemeklerin tüm numarasının içlerine kaçınılmaz bir şekilde tüm yemeklere katılan " Curry " ana baharatı ile birlikte “ Masala “ denilen , bu topraklarda yetişen tüm baharatlardan bir tür harmanlaması olan karışımlarla yapıldığını görüyoruz. Yalnız buradaki tek püf nokta yapılmış olan ana yemeğin ne tür olduğu. Yani Ana yemek türlerine göre, farklı Masala türleri kullanma durumundasınız !.. Örneğin sebze yemeği yapacaksınız, o zaman Vegetable Masala kullanacaksınız, veya diyelim et yemeği yapacaksınız, o zaman Meat masala atıyorsunuz ! Ve hatta diyelim çay demleyeceksiniz ve baharatsız bir çay " çok yavan " olacağından ; içine hemen Tea Masala katıyorsunuz !.. Hint yemeğindeki bu baharat olayı bu kadar basit işte.. Yani işin sırrı ne Olin’ de, ne de başka marka bir yağda !... Her şey yemeğe uygun türde masalanın ve olmazsa olmaz Curry' nin elden geldiğince, yani insanın tahammül sınırlarının son haddinde bolca katmakta bitiyor !..
Ve onların yerini artık ülkenin iyiden iyiye ücra köşelerinde dolaştığımız için turist çoğunluğun bu tür otobüslerde azınlığa düştüğü artık yerel halkın kullandığı “ Lokal Bus” lar geliyor !.. Ve yolculuğun bu noktasından itibaren artık Nepal'li ve Hint'li kardeşlerimizle kucak kucağa yolculuk etmek durumundayız. Böylece bugüne kadar taşıdığımız tüm turist ayrıcalıklarımız ortadan kalkıyor ve halkla iç içe yaşama ve yolculuk etme deneyimimiz başlayıveriyor. Katmandu'ya ayak bastıktan sonra ilk üç beş gün bu topraklara alışmamız için bize turist ayrıcalığı altında dokunulmamıştı ama artık bu ayrıcalık ortadan kalkıyor ve bu lokal buslardan birine adım atmamızla birlikte gerçek yolculuk bu noktadan itibaren başlamış oluyor böylece !...
Chitwann sınır kasabası Saunoli ve oradan da Hint topraklarına geçmek üzere aktarma yapıp Hindistan' da ilk gideceğimiz durak olan Varanasi' ye kadar Lokal bus' larda geçirdiğimiz silkmede 6 + 10 , toplamda 16 saatlik otobüs yolculuk rekorumuzla biz bu gezinin " bir gezginin yerel sahada yerel otobüs ile bir kerede seyahat edebilme kabiliyeti " kısmının diyetini fazlası ile tek bir celsede ödemiş oluyoruz böylece . Sırt çantalarımız kucaklarımızda, yolculuk boyunca şoförün hiç susmayan kornası eşliğinde, her inen binenin otobüs muavini ile şoför arasında otobüs kaportasına yumrukla vurularak bir çeşit uydurulmuş Mors alfabesi haberleşme yöntemi seremonisinde, otobüslerin nedense ya en ön koltuklarında ya da en arka koltuklarında, bozuk yollar nedeni ile 5 dakikadan kesinlikle daha fazla sürmeyen çukur yollarda tüm yolculuk boyunca hoplaya zıplaya yaptığımız tam 16 saat süren otobüs yolculuğu o sıcakta ve nemde, yolculuk boyunca aç kalan midelerimize adeta acı ve sert bir Nepal yemeği olan " Momo " gibi lök diye oturuveriyor !.. 16 saate ulaşan yolculuğumuz eğer 1 saat daha fazla sürebilseydi eğer, Hindistan rehberindeki Lonely Planet yazarı hatunlardan birinin kitabın başında yazarların tanıtım kısmında kendisi için referans olarak verilen " kendisi Hindistan'da bir tren yolculuğunda, 3. mevkide bir keresinde 17 saat yolculuk etmiştir " rekorunu egale edebilecektik ! ... Ama ne yapalım ki otobüsümüz bizi bu rekoru kırmaya ramak kalmışken ; Varanasi otobüs garına giriş yapıveriyor ! ... Her ne kadar saatsel olarak otobüs yolculuğunda bir rekor kıramadıysak da, aslında yolculuk sonunda vardığımız yerin Varana'si olacağı düşünülürse ki " temizlik ve hijyen ve konfor ve kargaşa ve kaos açısından " doğunun pek de tartışılmaya gerek olmayan bu şehrin " Varanasi " olması nedeniyle biz bu rekoru olmasa da bir rekoru kesinlikle kesinlikle kırmış sayılmalıyız canım !... " Nepal-Hindistan arasında tek seferde en uzun yolculuk seyahat rekoru " artık kesinlikle bizde olmalı ! ...
yanlarındaki valiz, sepet, üst baş tüm eşyaları ile birlikte inip askerlerin üst baş ve tüm eşyaların didik arandığı kuyruğa giriveriyorlar sessizce !... Yani ortada büyük bir kargaşa ve uğultunun olduğu bir gerçek var ama olayın ordu kontrolünde bir otorite tarafından yapılıyor olması nedeniyle , yaklaşık her 10-15 km'de bir durdurularak , tüm bu eziyetler sessizce karşılanıyor tabii ki !... Bu arada otobüsün içinde unutulan ve kayrılan biz yabancılardan biri olan ben merek ediyorum doğrusu ; Sanki bir yerden, bir yere gidecek olacak bu ülkenin artık resmileşmiş muhalifleri olan Maocu gerillalar kontrol noktasının 10 metre ilersindeki ormanlık araziden geçmeyi tercih etmeyip de, illa silahları ve mühimmatları ile bu check-point noktasından geçmeyi nasıl bir gurur haline getiriyor olabilir acaba ! ... Bir anlık bir şaşkınlıktan sonra biz böle kolunu sallıya sallıya check point'ten geçmeye çalışıp da yakalanmış şapşilikte bir gerilla hiç olmuş mudur diye merak bile etmeden, burada ki olayda gerçek amacın ordunun halk üzerindeki sarsılmaması gereken otorite ve gücünün bir nevi gösterisi olduğunu refleks bir şekilde çakıyoruz tabii ki !... Yoksa biz 12 Eylüllerin, 12 Martların rutin bir şekilde yapıldığı, 20 yıl boyunca doğu illerinin olağanüstü hal yasasıyla olağanmışça yönetildiği, bir etrafı tel örgülerle çevrilmemişliği kalmış Tunceli diye bir ilinin bulunduğu bir ülkeden mi geliyoruz ne !... Askeri darbeler ve olağanüstü koşullar ülkesinin çocuklarıyız biz yani ; halden ve kontrol noktalarından anlarız nede olsa !...
Nepal bir Krallık !... Yani resmi olarak kağıt üzerinde hala monarşi ile yönetildiğinden bahsediliyor. Bizim ve dünya kamuoyunun bu küçük krallıktan haberi geçen sene kraliyet ailesi içinde bir akşam yemeği şöleninde herkes sakin sakin yemeğini yerken, kraliyet üyelerinden birinin yerinden kalkarak odasına gidip beylik kaleşinkofunu alıp geri gelerek salondaki herkesi kral mıral, kardeş kuzen, yenge valide demeden taraması ve şöleni 38 ölü ile kapatması ile oluyor. Tabii biz bütün bu olayı bize böyle anlatan resmi güçlerin böyle anlatmasının yalancısıyız !... Yoksa olay gerçekte nasıl ceryan etmiş, aslında daha çok niye vuku bulmuş, adam yeni aldığı silahı, yani yeni Keleşini niye kraliyet mensupları üzerinde deneme gibi bir olaya girişmiş biz bilemiyoruz. Tek bildiğimiz Nepal'li kardeşlerimiz gibi Katmandu'da önünden geçtiğimiz Kraliyet sarayının kapısının o günden sonra bir daha halka hiç açılmamış olması. Sanki daha önce ne kadar açılıyordu diye de merak ediyor hemen insan.
Neyse Kralın ve soytarılarının kendilerini nasıl katlettiği filan bizi ilgilendirmiyor tabii ki... Biz sadece ortada bir karma, bir kast mast, üstüne de ot mot ile bir köşede kendi halinde uyuşmuş olan aralarında dolaştığımız Nepalli kardeşlerimizden haberdarız ve birde duyum ve okuyumlarımız ile kırsal kesimde krallık ve monarşisine karşı köy tipi ayaklanma ve iktidar mücadelesi veren Maocu oldukları bahsedilen bir örgütten. Chitwan'da bizi gezdiren Krişna guide' lardan birinden bilgilenirken ; Maocu hareketin her direniş hareketinin yıllardır sindirilmiş halkın sesine kulak vermesi ve onların sesi olacağı gibi başlangıçta sistemdeki adaletsizliklere karşı bir alternatif bir muhalif yapısı nedeniyle önceleri ilgi ile karşılanıp yandaşta topluyor.
Olayların gelişimi ve detayları tabii ki bizim gezimizin ve konumuzun dışında .. Bizim bu konularda bugüne kadar anladığımız ; bu tür toplumsal hareketlerin uzun soluklu bir sebatkarlık, her toprağın kendi insanına göre ince bir örgütlülük ve halkın ilgisini hiç bir zaman kaybetmemek yatıyor herhalde !... Ama bizim sezdiğimiz guide Krişna' nın söylediğine göre başlangıçta gelişmiş olan o sempatinin yavaş yavaş kaybolmak üzere olduğu. Bundaki en büyük payında örgütün eylemlerini son yıllarda turistik bölgelere kaydırmış olması. Topraktan sadece kendileri için yetecek kadar karınları doyan buradaki Halk için uygun noktalardaki yavaş yavaş filizlenen Turizm noktaları insanlar için ikinci bir karın tokluğuna çalışma umudu doğurmuşken, halkın bu gelir kapısı baltalandığında göstereceği tepki ortada...
Krişna bize etrafı gezdirirken köyün girişinde örgütün kim bilir hangi ideolojik yaklaşım ve savunma ile köyün tek elektrik kaynağı olan , yakmış oldukları bir trafoyu gösteriyor !... Bu koşullarda bu gibi olaylarda bir çocuk olgunluğunda kabul edilmesi gereken halkın sempatisinin çabucacık dağılmış olmasını anlamak hiçte zor değil gibi !... Buna bir de insanın güçlünün yanında ve onun buyruğunda tebaası olma refleksi ve yüzyılların verdiği hep bir yönetenin olması inancı eklenince Nepal'liler tekrar eski Krallarına mı meyletmekteler ne !... Gerisi artık kendi ilişki biçimleri sayılırsa da bu konuda ufak bir düzeltme ve katkıda bulunmak gerekirse ; birinin bu check-pointlerde illa arama yapılacak diye tutturacaklarsa otobüsteki turistleri de diğer Neppalliler ile birlikte üst baş aramaya tabii tutmaları gerektiğini hatırlatsa da ; insanlar arası bu eşitsizlik ortadan kalksa yani !... Yoksa turist ve yabancı olmaktan dolayı kayrılıyor olmak olsa olsa bizim toprakların ürünü olan bir küçük burjuva ahlaklılık zevzeklik anlayışı kabul edilebilirse de, bu toprakların ürünü olan " om mani padme hum " dan esinlenerek tüm insanların kardeşliği felsefesine de ters yani !..