Yok olmayacak tek şey olabilir bizim sunduğumuz güzelliklerin
diğer ruhlarda sürecek etkileri olabilir ancak. Yani sanat olur, güzelliğe
dair öğretiler olur, yaşam coşkusu duyma yöntemleri olur.
Ne bileyim işte özetle bizden sonra -ve hatta bizim yaşadığımız AN’da-
insanlara sunabileceğimiz duygular varsa o zaman bizim ruhumuzun esintisi de
bir süre daha hissedilir. Karşılıksız olarak, coşkuyla ve sevgiyle tüm diğer
ruhların üstüne salınan tatlı bir esinti gibi.
Bu aslında Prometeus’un intikamı için narteksin içinde kaçırıp yarattığı
insanlara verdiği ateş gibi. (Elbette bir süre sonra rahip esaretine alınıp
tapınaklarda yanık tutulup kutsal ateş diye evine götüren insanlardan para
alının cinsten değil.)
Soralım kendimize, sonsuzlukğa ulaşmak istiyoruz, hatta istemiyoruz ulaşacağımıza
inanıyoruz, sonra yine soralım “ne sunduk evrene böyle bir lükse sahip
olmak için?”
Yani birkaç milyon yıl önce ölmüş, fosil olmayı bile becerememiş,
tamamen başka maddelere dönüşmüş, tüm deneyimleri ile edindiği zihni ve
bu zihnin evrendeki etkileri tamamen yok olmuş bir hayvandan, bir ağaçtan ne
farkımız var? Ne sunuyoruz evrenimize? Bizim ruhumuzun esintisini hiçbir
kimse veya hiçbir başka canlı hissedecek mi? Bizim esintimiz insanlara
mutluluk -ve hatta hayvanlara iç huzuru- getirecek mi?
Bilincimizin de bedenimizin de yok olması kaçınılmaz ama ölümsüzlük
bilincin veya bedenin sonsuza kadar varolması değil aslında. Ölümsüzlük,
ölüm kavramına sahip canlılar varoldukca, onların ruhları üzerinde kendi
ruhumuzun evrendeki etkilerini hissettirebilmektir.
Bundan 10,000 yıl sonra bile eğer müzik diye birşey kaldıysa ve ölüm
kavramının farkında olan canlılar kaldıysa ve uygarlık tamamen taş
devrine dönmeyip de nota kağıdı diye birşey kaldıysa, Bach’ın ruhunun
evrene saldığı titreşimler yine varolacak, yine güzellik dolduracak ölümlülerin
AN’larını.
Yarın yok ki…
Geri Dön ----- Mesaj Gönder