Ya ben? Ben de şu yazdıklarımı yazamazdım ki zaten en
başta, bende de iş yok zahir.
Eğer doğaya ve hayata saygılı olsaydık hepimiz, bu kadar açgözlü, bu kadar
tüketim düşkünü, bu kadar modernite bağımlısı olmazdık.
Yok yok bizden bir halt olmaz. Ne dünümüz dün, ne yarınımız yarın. Elimizde
sadece bugün var onu da algılamaktan aciziz valla, zamanın götünden koşmaktan.
Zamanın ne olduğunu bile bilmeden kölesi olmak ne acı birşey değil mi? Zaman ne
gerçekten? Ne oluyor yani 5 gün geçince, saat tam 14:00’te toplantıya girince,
arkadaşlarımızla şu gün şu saatte +-15 dakika farkla buluşunca, yılın şu günü
doğumgünün olunca?
Eee? Ne yapıyoruz anacım biz? Neyin peşindeyiz?
Aslında sahip olabileceğimiz en muhteşem şey zamansızlık; ama zamanın yetmemesi
değil, zamanın (zaman kavramının) olmaması. Yani zaman yokmuş gibi yapmayı
öğrenmek. Çok zor değil mi? İnsanlara cep telefonunu birgün evde bırak desen,
“deli mi bu?” bakışları atarlar sana ki sen değil cep telefonunu, zamanı evde
bırak diyorsun.
Ben bir hayal kursam önce ne hayali kurardım biliyor musunuz? Yok yok, ne tatil
hayali kurardım, ne muhteşem bir ziyafet sofrası, ne dünyanın en güzel yerlerini
gezme, hatta ne fıstık gibi kızlarla dolu bir parti hayali kurardım. Sadece
birkaç gün hiçbirşey yapmamak ve hiç pişmanlık duymama hayali kurardım.
Toplumdan azade, hiç kimseye zerre kadar aldırmadan birkaç gün mutlak tembellik
yapma hayali kurardım.
Mutlak tembellik, mutlak tüketimsizlik, mutlak uyum, mutlak arızalı insanları
umursamama hayali kurardım sadece. Eh olmuşken doğası güzel (en azından havası
güzel) bir yerde olursa bu birkaç gün daha da iyi olur elbet.
Bitirdik anacım insancıllığı, üstünde yaşadığımız dünyayı
ve az kaldı bitirmemize,
bizi insancıl yapan sevgiyi ve sanatı.
Amaaaaaannnn boşverrr!!! Neyse ki öleceğiz…
Yarın yok ki...
Geri Dön ----- Mesaj Gönder