Anne babaların söylediği görünüşte sıradan ve gerzekçe ama aslında onların bile bence farkında olmadığı ve başka bir bağlamda doğru olan bir söz vardır “iyi arkadaş iyiliğe, kötü arkadaş kötülüğe”
Ama burada eğlenceyi ve mutluluğu kendileri de çok fazla anlamadıkları ve artık bedenleri genç olsa da yaşlandıkları için eğlenceli ve keyif verici unsurların hep kötülükle atbaşı koştuğuna inanırlar. İstatistikler de elbette bu inancı doğrular niteliktedir.
Sevgiyi eğlenceli yapmazsan, sanatı, gözlerinden yaş getirecek kadar komik hale de getirmezsen, şevkati, seksin muhteşem zevkinden ayırırsan ve hatta özgür seksi yasaklamaya çalışırsan. Coşkuları itidalle sakinleştirip “aslında mutluluk verici olan bu” dersen kimse de yemez bunu ki gencecik bir insan hayatta yemez.
Kötü insanlardan şikayet ediyoruz ve onlar da bol bol çoğalıyorlar değil mi? E bu biraz da bizim suçumuz (toplumcek yani). Dışladığımız ötekileştirdiğimiz insanlar hızla çoğalıyorlar zira nefret, kıskançlık çok sahici ve coşku verici duygulardır. Kalbini bunlarla dolduran insanlar bundan keyif almaya başladıkça artık onları senin anladığın anlamda vicdan sahibi insanlar haline getiremezsin. Sadece toplum dışında kalmaktan korkar ve sürü yaşantısını severler ve sürü fazla arıza çıkartmazken ona uyarlar. Ama sürüleri de çobanlarıyla birlikte kötüleştiği zaman işte o zaman kötülük etmesi için hiçbir engel kalmaz önünde.
Kadınların kendisini istemediğini düşünmektense, kadınlara hakim olduğunu ve şiddet bile uygulayabileceğine inanır. Aşk yaşamak yerine, “aşk diye birşey yok sevgi diye birşey yok, itaat ve saygı diye birşey var” şeklinde bir fikir geliştirir.
Açgözlülük misal en basitinden emniyet şeridinden gidip uyanıklığından ötürü içinde bulunduğu toplumda saygı gördüğünü hissederse her türlü gaspı, hak yemeyi kendine yakıştırır, keyif alıcı birşey olarak görür.
Ama öbür taraftan çekirdek ailelerimiz ne yapar, hem “kötülükten koruyayım yavrumu” der hem de çocuğun yaşama coşkusuna gem vurmaya çalışır. Soyutlamaya çalışır onu toplumdan ve aklınca korumaya “ötekilerden” korumaya çalışır ki aslında bu sadece ötekilerin artmasını ve sonunda bu “iyi” insanları boğmasına yolaçar.
Valla arkadaşlar sevdiğimiz insanları eğlendirelim bence. Sevginin komik, eglenceli ve vicdan sahibi olunarak devam edebileceğini gösterelim birbirimize. Sevgilinizle yatakta kahkaha atmak, lise arkadaşınızla saatlerce konuşup gülmekten yorulmak, günlük hayatta etrafınızdaki tanıdıklarınızla neşeli ve keyifli vakit geçirmek ancak toplumdaki iyiliği ve vicdanı koruyabilir. Korkmayın siz güldünüz diye Afrika’da daha çok çocuk ölmez. Hatta uzun vadede neşeli insanlar sayesinde hiçbir yerde çocuk ölmez.
Soyutlama gerekiyor günümüzde güvenlik için maalesef, farkındayım. Zira hatlar belirginleşti toplum kesimleri arasında. Savaş çıktı ve kötüye de gidiyor. Ama yine de eğlenmeli ve sevginin eğlenceli birşey olduğunu göstermekten çekinmemeliyiz ki zaten hakikatten eğlenceli birşey. Kimse düşmanını gördüğünde gözlerinin içiyle gülmez ama sevdikleri ile gözlerinden yaş gelene kadar gülebilir.
Emma Goldman ne güzel söylemiş “Eğer dans edemeyeceksem devriminizin bir parçası olmak istemiyorum”. Ben o kadar güzel söylemedim ama ben de diyorum ki “eğer eğlenmeyeceksem bu hayatın bir parçası olmak istemiyorum”
Haaaa diğer alternatif de içimizdeki cehennem-i öfkeleri, nefreti, saldırganlığı salıveririz. Eh insan olduğumuz için genetik bir zekamız da var, etrafımızda yapmadığımız pisliği bırakmaz, Türk filmlerindeki gibi nıhahahahahaho, diye kötü kahkahalar atıp eğlenebiliriz.
Sevdiklerimin iyilikten zevk alması benim elimde, benim kötülükten uzak durmam sevdiklerimin elinde…
Geri Dön ----- Mesaj Gönder