3 gündür evde misafirlerim vardı. Daha önce hayatımda hiç görmediğim, tanımadığım ve beni hiç görmemiş ve tanımamış 2 güzel insandı bu misafirler.
Bu iki kadından (artık arkadaşımdan diyeceğim) kısaca A ve S olarak bahsedeceğim.
Hikaye aslında çok sevdiğim bir başka arkadaşımın -kız başına- Güney Amerika turu yapması ve bu turu yaparken de Couch Surfing diye bir sistemden faydalanması ve bana da bu sistemi önermesiyle başladı.
Sistem dünyanın her yerindeki insanların bir ağ üzerinde birbirlerine misafir olmalarına, kalarak olmasa bile sadece bir kahve içmek için de olsa kendi yaşam alanlarında buluşturulmalarına ve karşılıklı bir insani paylaşım içinde olmalarına dayanıyor.
Şimdi ister bu sisteme “kesin istihbarat örgütlerinin bir planıdır veya BM’nin küreselleşmeyi sağlamak için desteklediği bir projedir” gibi bir bakış açısı getirin, isterseniz “aman canım adamlar yeni bir sosyal paylaşım yapısı kurup parayı götürmek istiyor” deyin, ne derseniz deyin bir şekilde insanca bir paylaşımı sağlıyor.
Neyse uzatmayayım, bu sisteme üye oldum ve evimde 4 günü aşmayacak şekilde konuk ağarlayabileceğimi belirttim. Sonra da bunu yaptığımı tamamen unuttum. Unuttum, ta ki S tarafında gönderilen bir “şu tarihlerde sende kalabilir miyiz?” talebi gelene kadar.
Önce şaşırdım, hatta çekindim biraz ama sonra “neden olmasın yahu?” dedim ve kabul ettim. Onların da sistemi aynen benim gibi ilk kullanışlarıymış ve onlar da endişeliymiş aslında, sonradan birbirimize itiraf ettik.
Neyse bu iki güzel insan geldi ve onları alıp eve götürdüm. Kısaca tanıtmak gerekirse
S ciddi bir kaza geçirmiş ve kolları ile yuzu yanmış. Parmaklarının çoğunu kesmişler. Ama hayatımda bu kadar pozitif, bu kadar güleç yüzlü, bu kadar insancıl bir insan çok az gördüm. Budizm’e büyük bir sempatisi var. Bir kız kardeşim olsa -yaşadığı acılar benzemesin- ona benzemesini ve onun gibi enerji dolu olmasını isterdim.
A ise bir hemşire ve psikolojik sorunu olan hastalarla ilgileniyor ki zaten S ile de bu kaza sonrası yapılan terapiler sırasında tanışmışlar ve o da aynı şekilde pozitif, kendisini sürekli olarak mutlu bir enerjisi olan melekler tarafından korunan ve AN’ı yaşamayı seven biri olarak tanımlıyor ki gerçekten de böyle. Son derece sade, aynen benim gibi 2.nci el giyinmeyi seviyor. Öte yandan saçlarındaki beyazları boyatacağı bir kuaför de sormayı ihmal etmiyor (gerçi bu konulardan anlamadığım için yardımcı olamadım umarım bulur bir tane). İnsanlara yardım etmekten büyük bir mutluluk duyuyor ve bağımsızlığına da bayılıyor.
Bizim iki kafadarın naif şekerliğine örnek olarak; bir arkadaşları çok gelmek istemiş onlarla ama imkanı olmamış. Onun için üzerine müze biletlerini veya basit bir şeker paketini yapıştırarak anılarını yazdıkları, kendi hissettiklerini onun da hissetmesini sağlayacak bir gezi güncesi tutmak gibi enteresan şeyler yapıyorlar.
3 gün öncesine kadar bu kadar iyi iki insanla tanışacağımı bilmiyordum. Bu 3 gün içinde çok şey paylaştık, birçok konu konuştuk. Ve derler ya “sanki 40 yıllık dost” işte öyle gibi olduk. Aslında olan şuydu insancıllığı paylaştık ve bu 40 değil, belki 40,000 yıldır genlerimizde olan birşey.
Bendeki kalışları bugün bitti ve bir hostel’e gittiler ama ayrılırken neredeyse ağlayacaktık hep beraber.
Hep diyorum ya “hayat çok çok özel ve nadir bir armağan ve AN’dan başka hiçbirşey yok elimizde”. Sevgi ise sadece yaşandığı AN’la sınırlı olmayan bir değer, bir kavram. Bir başlangıcı bile yok. Seninle beraber başlıyor bu sevgi denen şey. Seveceğin insanları gördüğündeyse artıp çoğalıyor. Ve birkez sevdin mi sonra bu değer her AN senin yanında oluyor.
Zira sevme bir eylem değil, somut bir sonucu yok, sonlanmıyor (en azından sen ve/veya sevdiklerin yaşadığın sürece). Sevgi yaşayan bir kavram ve eylemler etki-tepki şeklinde sonlansa da kavramlar -üzerlerine sürekli yenileri eklense bile- sonsuza kadar varlığını sürdürüyor.
Sevgili arkadaşlarım/kardeşlerim S ve A, sizleri çok sevdim. Umarım hayatınızı AN’ınızı hissederek, severek ve sevilerek, gülen gözleriniz hep pırıl pırıl, ışıl ışıl olarak geçirirsiniz. Ölüm size geldiğinde ise hiçbir şeyden pişmanlık hissetmeden son ışıltınızı yansıtıp huzur içinde kapatırsınız gözlerinizi.
Sizlere önereceğim ise yine aynı; hiç moralinizi, keyfinizi bozmayın, dünya güzel insanlarla ve hala, ama hala bol bol insancıllıkla dolu. Kötülüklere bakarsanız dünyayı, hayatı kötü olarak görürsünüz. İyiliklere bakın, ama kendinizi koruyacak kadar da kötülüklerden haberdar olun yeterli.
Hayat gerçekten büyük bir armağan ve ben hala bu muhteşem şansa sahip olduğuma inanmakta güçlük çekiyorum, ama sahibim. Bu yazdıklarımı okuyabildiğinize göre siz de sahipsiniz. Sakin AN’ınızı hafife almayın ama taşıyamayacağınız kadar da ağırlaştırmayın ;-)
Geri Dön ----- Mesaj Gönder