Acı çekmediğimiz, biraz sağlıklı olduğumuz her AN’ın farkına varmalı ve
gerçekten yaşam şansına sahip olduğumuz için şükretmeyiliz, hayatta
karşımıza çıkanlara küfür etmek yerine. (Haaa, hayata küfür etmek
isteyen intihar etsin yani, ben karşı değilim intihara.)
Az önce
ATM kuyruğunda arkamdan gelen bir baston (görme engelli bastonu) sesi
dikkatimi çekti, döndüm, baktım. Gencecik ama ve çok masum görünüşlü,
kısacık boylu upuzun sarı kıvırcık saçlı bir delikanlı (17-18) vardı
bastonun ucunda. Sırtında bir gitar asılıydı. Elindeki bastonu görmesem
aslında dikkatimi bile çekmeyecek kadar normal Akmar tayfası bir gençti.
(Dikkatimi çekmemesi sürekli o civarlarda dolaştığım için alışık
olduğum bir tip olmasından.)
Sonra yine ATM’nin önünde bekleyen
başı örtülü bir kız heyecanla ve kocaman gülerek ona seslendi. Çocuk da
sesi duyunca gülmeye başladı, görmeyen gözleriyle. Selamlaştılar, kız
çocuğun koluna girdi ve ikisi güle oynaya, neşe ile nereye gideceklerse
gittiler. Nasıl da keyifliydiler birbirleri ile buluştukları için,
bayıldım. Hayattan gerçekten zevk aldığını görebiliyordum her ikisinin
de.
Ya ben olsaydım o çocuğun yerinde, gerçekten şu anda sahip
olduğum yaşama sevinci kalır mıydı içimde, hiç bilemiyorum. Yani gözüm
görmeseydi, bu hayatta kalmaya cesaret edebilir miydim, hakikatten
bilemiyorum.
O kadar şanslıyız ki, yaşamı algılayacak tüm sensörlerimiz çalışıyor hiç değilse.
Yani
bu kadar büyük bir şansa sahip olmuşken, onun lafı, bunun gafı, şunun
doğrusu, ötekisinin yanlışı, ne kadar anlamsız kalıyor, kızmak, üzülmek
ve hayattan kopacak kadar yaşamdan soğumak için.
Hepimiz öleceğiz dostlar, merak etmeyin, endişe etmeyin. Sahip olduğumuz en elimizden alınamaz hakkımız bu; hepimiz ölecegiz.
Yani şu dünyanın keyfini çıkartmak için hiçbirşey yapmamak bile yeterliyken, arıza çıkartmak niye kendimize.