Çok fazla insan var çok fazla. Hem dünya küçük, hem insan fazla.
Aslında sadece biraz yalnız kalmayı deneyimlemek istiyoruz değil mi? Hem ölesiye korkuyoruz hem de bunu deneyimlemeyi istiyoruz.
İnsanlar tek yaşayamıyorlar, korkuyorlar ama bu onbinlerce yıldır varolan bir korku, yani genetik bir korku. Yalnız yaşamayı tercih etmiş insanlar bile yine de kendilerine hayvanlarıyla, ortamlarıyla, kimi zaman kitaplarıyla bir toplum oluşturma derdindeler. Tüm dinler, tüm devletler, tüm sınırlar, tüm kurallar, özetle insanlığa dair herşey zaten bu büyük korkudan yola çıkarak insanlığı düzenlemiyor mu?
Peki neden hepimiz bunun yanında ada hikayelerini çok seviyoruz? Çok tuhaf değil mi? Yalnız kalmaktan, toplum dışında olmaktan ölesiye korkan insanlar hep ıssız bir adada ya da dağ başında bir evde veya sahilde bir kulübede yaşama hayali kurarlar. Anarşistler toplumsal kavgalarinda mevcut değerleri yok etmeye çalışırken ya da seri katiller hasta ruhlarının tatmini için rastgele insan öldürürken veya beline sardığı bombalarla birçok insanı ayırt etmeksizin yok eden fanatikler yine de toplumdan uzak kalmazlar.
Negatif de olsa bir katılım yaparlar toplumsal yapıya, ama eminim onlar da (fizyolojik beyin hasarlı olanların dışında kalanlar) aslında bir adada yalnız kalmak isterlerdi, ölesiye korkmasalar yalnızlıktan.
İnsanlığın tarihi yazıyla değil ölümü keşfetmesiyle başladı demiştim ya bir zamanlar, o kadar doğru ki bu. Ölümün getirdiği bilinmezliği dinlerle, felsefelerle, bilimlerle açıklamaya çalışıp duruyorlar. Öte yandan kaosu da yine bu unsurları kullanarak önlemeyi sağlayacak toplumsal sistemleri oluşturuyorlar. Bilinmezlik korku ve kaos getirecek diye inanılıyor, kaos da insan türünün yok olması durumunu.
"Bilinmezlik" o denli korkutuyor ki diğer insanlardan uzak kalamıyorlar. Korku ise en ufak bir göz teması veya uzaktan gelen bir insan inlemesi ile bile azaltılabiliyor. İşte bunun için insanlar toplum içinde yaşamak zorundalar ve işte bunun için dünyanın en güzel cennet adasına bile gitseler toplumsal deneyimlerinin uzantılarından kurtulamıyorlar. İntihar eden insanların çoğunda olduğu gibi onlar bile toplumsal yapılarından veya segmentlerin bir veya birkaçından uzakta olma ihtimalini kendilerini yok etmekten daha zor buluyorlar.
Toplumsal yapının bağlayıcılığında kurtulmuş sosyopatları bile kategorize ederek katil veya psikopat olmaya iten de yine toplumsal segmentasyon sistemleri aslında. Yani sosyopatları bile toplumla uğraştıran bir zorlama var.
Pekiiii gerçekten bir adada yaşasaydık ne olurdu? Öyle bir ada ki belli bir süre geçirince orada çok tuhaf akıl oyunları yapmaya başlıyor beyniniz size ve yavaş yavaş unutulmuş genetik hatıralar o mekandan kaynaklanan bir algı boyutuyla hafızaya geri çağrılmaya başlanıyor.
Ben de merak ediyorum nasıl olacak ama bunu denemek lazım ;-)
Geri Dön ----- Mesaj Gönder