Doğru söylüyorum, kendi kafamın içinde bana yer kalmadı.

Nöronları küfür ederken duyar gibi oluyorum;

-Yeter yaw nereye koyacam şimdi bu iç savaşı bilgisini, muhittin üzüntüyü sen koy bir yere, ben ölülerin resimlerini saklayacağım. Neeeee, hem de taaa Afrika’daymış, üf be ruh-adam üf be ruh-adam sana ne?!..

-Ne hergün her yerde kavga, hile, hırsızlık mı varmış? Bize ne yahu nereye koyacağız şimdi biz bu kadar gereksiz bilgiyi? Heeeey ruh-adam bari bir Pink Martini Aspettami çal da iki dakika huzur bulalım.

Aynen böyle konuşup duruyorlardır beynimin içinde. Ne kadar çok gereksiz bilgiye maruz kalıyoruz. Oysa bilgiye değil bilginin üzerimizdeki izlenimlerine, bizde yarattığı duygulara ihtiyacımız var. Hiçbirşey bilmesek de varoluruz, ama hiçbirşey hissetmeden varolsak da bir halta yaramaz. Elbette bahsettiğim bilgiler gündemden sızan kanlı bilgiler değil. Hüzünüyle, mutluluğuyla, acısıyla, tatlısıyla insanlıktan süzdüğümüz insancıl bilgiler.

Haaa salt okuduğumuz kitaptan, izlediğimiz dans performansından, veya gördüğümüz bir heykel veya muhteşem yapıdan gelmez bu izlenimler, gün doğumundan, çiçek kokusundan, yavru kedi miyavlamasından da gelir. Yani saçma salak gündem ve günlük yaşam zorunlulukları bilgilerinden (işyeri durumları filan) başka herşeyden gelir.

[ Tam şimdi bu satırları yazarken sihirle mi denk geldi nedir Bulutsuzluk Özlemi -Yarın yok ki- çalıyor, hala gülüyorum :-) ]

Neyse, boşaltmak lazım beynimizi, algılarımızı gündelik yaşama kapatarak. Kapatmamız, tamamen boşaltmamız ve varoluşa açmamız lazım zihnimizi. Yoksa hapsolacağız bu Samsara’nın içine; varoluşu hiç algılayamadan, yok olmayı beceremeden…

Kafamızın içinde yeniden kendimize ve varoluşa yer bulduğumuz günler olsun diyelim.


Geri Dön ----- Mesaj Gönder