Doğu ile batı arasında büyük var valla. Haaaa bahsettiğim seks fantezisinin önde gideni Japon yupileri değil. Açgözlülüğün timsali olmuş, dünyanın en kalabalık nüfuslarını yöneten açgözlü doğulu yöneticiler de değil tabi. Ama doğu aklı ile batı aklı arasında büyük fark var.

Sayıya, soyutlamaya, adlandırmaya, yönetmeye, hükmetmeye odaklı bir batı duruyor karşımızda. Hatta bizim gibi lise eğitimini yabancı dilde yapmışlar için illa “rasyonelliğin” olmasını öngören açgözlü bir batı işte. Bizi de zaten açgözlü olarak bu bakışla yetiştirmeye çalıştılar. Eh lise arkadaşlarımın çoğu CEO’luk, olmadı üst müdürlük, olmadı doktorluk filanla iştigal ettiğine göre başarmışlar da istediklerini.

“Suni doğu hayranlığını” da yani batının pisliğinden bunalmamayı sağlayacak şekilde yogacılarla, komedi aşramlarla, uçuk nefes rituelleriyle, saçma bolluk bereket enerjicileriyle filan donatan da yine batı sistemi ha, yanlış anlamayın. Doğuya, doğu felsefesine sempati duyup da batı açgözlülüğüne sahip insanlar da bence fazlasıyla batılı. (Bir hippiler vardı sevdiğim, onlar da çok uyuşturulmuş takılıyorlardı yaw, uyuşmayı sevmiyorum, ne yapayım)

Haaaa doğu doğu deyip de karmalara filan takılacak değilim merak etmeyin. Bunlar da doğunun uzak gelen yanları bana. Ama doğunun sistemlerinde, tüm o kast yapısı gibi acımasızlıklara rağmen, sistemlerin doğurduğu tüm sapkınlıklara, acımasızlıklara rağmen yine de insanın kendisini tanımasını ve AN’a yaklaşmasını ençok sağlayan, en doğaya yakın düşünce sistemlerinin de doğudan geldiğini düşünüyorum.

Aslında batıda da doğudan esinlenip batılı olarak düşünceler üretenler var ama yine de sayılardan, tanımlardan, zamandan arınabilmeyi başarabileni yok gibi. Zira sonuç olarak batı toplumunda yaşıyor bu adamlar. Zaten bu sorunlarla başedemedikleri için akıllı uslu laf eden bu doğlu-batılıların çoğu batı standartlarında deli olarak adlandırılmaya son derece yakınlar. Meditasyon yapıp da kafayı dağıtabilenleri herhalde çok azdır, valla o kadar bilgim yok, merak eden araştırsın.

Haaaa vardır elbet batıda gizli Avrupa manastırlarında Ave Maria’yı günde 10,000 kere zikredip kafayı çizen arınmacılar, ama sonuna bak sen, ortaya çıkan Carmina Burana’daki uçuk şiirler işte ötesi yok. Zira batı sistemi mistisizmi bile sayılarla, tanımlarla, falanla filanla bozmuş durumda kafayı. Pisagor manyağıyla mı başlamıştı bu herşeyi sayılarla tanımlama hastalığı, bilemedim valla şimdi. Okumak lazim.

İnsanların kurtuluşu şundadır ya da bundadır filan demiyorum. Zira insanların bir kurtuluşu filan yok. Sürekli olarak daha fazla sosyal, daha fazla sisteme bağımlı hale geliyorlar ve bunun bir kaçışı yok. Sadece bu durumun sebebi bu salak batılı düşünüş tarzı olabilir sanki diyorum. İnsanlar yeryüzündeki herşey yok olsa bile yaşamak isteyecek kadar acımasızlar, diğer yaşamlara saygıları filan yok, hem niye olsun ki onlar sayı saymayı bile bilmiyorlar.

Haaa bu arada “ilkel” kabileler hep başımın tacı, doğuda olsun, batıda olsun, onları her şekilde en üstün insanlar olarak görürüm.

Neyse diyeceğim o ki AN’ımızı farkedebileceğimiz, kendimizi tanıyabileceğimiz metodları hep doğuda buluyoruz. Batıda ise sadece kendimizi oyalayabileceğimiz oyuncaklar ve peşinden süratle ve bir zaman tablosuna sadık kalarak koşacağımız hedefler var. Hakikatten doğu batının şımarık çocuğundan akıl olarak çok ilerideydi ama o şımarık çocuk yavaş yavaş şımarık hastalığını doğuya da bulaştırdı.

Yani umut filan yok cancağızlarım batılı gibi olsanız da doğulu gibi olsanız da umut yok. Kurtulmak lazım bu umutlardan, ümitlerden. AN’ımızı yakalamayı hayal edelim bence sadece. Ve tek umudumuz umutsuzluğumuz, alacak nefesimiz bitmeden yakalayabileceğimiz en büyük başarı ise AN’ımızı farkederek, sevgi hissini içimizde dışımızda her yerimizde hissederek bir düşünce saniyesi zamanı mutlu olabilmek belki de.

Neyse sonuç olarak buraya yazdığımız yazılar Nepalli rahiplerin meditasyon gibi uğraşarak kumdan yaptığı ve ilk rüzgarda yok olacak olan resimler gibi. Birisi kapatacak bir anda bu sitelerin şalterini ve hepsi yok olacak. O bakimdan keyifle atıyoruz içimizdekini; bazen birileri okusun da paylaşayım diye, bazen de bir uçurumun kenarında durup içimde birikenleri rüzgara çığlıkla boşaltmak gibi. Sağıltıcı yani, bir zararını görmedim.

Yarın yok ki…


Geri Dön ----- Mesaj Gönder