Eskiden bir yazı yazmıştım, aklıma o geldi okuyunca bu satırları. Ben de demiştim ki “Eğer ‘benim gibi düşünen, hisseden insanlar olsun, artsın’ diye çocuk yapıyorsan, hiç yapma. Olmayacak. Toplumda tutunması için onlarla başedebilmesi için onlar gibi olması gerekecek.

Hakikatten ne büyük açmaz değil mi? Yani eğer çocuğu vicdan sahibi, kanaatkar, güzelliklere meftun* bir birey olarak yetiştirmek istersen “güçsüz” olur, savaşçı olarak yetiştirirsen “hayvansı insan” olur. 

Aslında açmaz filan yok. Toplumdaki bu değer yargıları binlerce yıldır kimin işine yarar? Cevap basit; yönetici sınıfın, bürokratların. Yani ölümü kavramsal olarak kim icat ettiyse, zamanı kim icat ettiyse onların işine yarar bu.

Beklentisi olmayanı yönetemezsin, beklentisi olmayanı dolandıramayacağın gibi. Beklenti ne peki? Eee, cok basit; hayatta kalmak. Kesmezse; ihtiyacından fazlasına sahip olmak. Beklenti mi yok üretecek?

Herkes aynı yalanların peşine düşürüldü; “evlatlarım için yapıyorum tüm bu pislikleri, evlatlarım için satıyorum en sevdiğim dostlarımı, evlatlarım için çalıyorum, çırpıyorum, evlatlarım için öldürüyorum. Ama zaten herkes bunu yapmaz mı, söyleyin bana?”.

Hadi oradan korkak yaratık. Kendi kıçının korkusundan yapıyorsun bütün bunları, toplumdan dışlanma korkusundan, kendi başına, kendinle başbaşa kalmaktan korktuğun için yapıyorsun. Kendi içindeki kötülükle, açgözlülükle, vahşetle ve tüm pisliklerinle yüzleşmek, mücadele etmek ve onlardan arınmak yerine, onu gömüp kokusunun dışarı sızmamasının sağlamaya çalışıyorsun, hatta kendine bile gelmesin istiyorsun kendi kokun.

Herkes binlerce yıldır bu kötülüklere suçortağı edildi ki kurtulamasınlar diye. Haaa çok da dağıtmasın adam kendini, kontrolden çıkmasın diye de çeşit çeşit arınma, pişmanlık rituelleri, kuralları icat edildi. Yeter ki sistem içinde kalsın herkes.

Ne güzel söylemiş bu akıllı insan “çocuklarınızı sevseydiniz savaş olmazdı”.

İnsanlığın yücelttiği daha iğrenç birşey var mıdır, savaş kadar? Hatta sanat bile uydurmuşlar “savaş sanatları”. Kusacam şimdi.

Kardeşim, iyi insanlar olmak için beklentilerinizi azaltın, açgözlülüğünüzden arının, insanlarla paylaşın fazlanız varsa. Çocuklarınızı da prensler, prensesler gibi değil doğaya uygun ve doğada tek başlarına hayatta kalabilecek şekilde eğitin, şehirde hayatta kalabilecek şekilde değil. Onlara da öğretin korkmadan, iyi insan olmanın, sanattan zevk almanın değerini (önce siz öğrenin elbette), onların mutlu olma şanslarını ellerinden almayın. Gerekirse 15 yıl yaşasınlar ama insancıl insan olarak yaşasınlar.

Hatta tek başınıza kalmaktan ölesiye korkmuyorsanız çocuk yapmayın, sizin de soyunuz devam etmesin kardeşim, şart mı? Doğmuş terkedilmiş bir sürü çocuk var, onlar için birşeyler yapmaya çalışın. Her yıl 140 milyon insan doğuyor, 57 milyon insan ölüyor, bu kadar artmak zorunda mıyız gerçekten?

Aslında an’ı yaşamaya, algılamaya çalışsanız hiçbir sorun kalmayacak. Ama siz sahte bir geçmişin korkularıyla, olmayan bir gelecek için kendinizi kandırıyorsunuz ve dünya gitgide bir cehenneme dönüyor, hepsi bu.

Yahu ne sert yazı oldu bu, kendime kızdım aslında, ama madem yazdık publish etmeden olmaz. Bu kelimeler artık bana ait değil zira.

Not: *Bu da eski kelime olsun, hoşuma gitmiştir hep, böylece cümle içinde kullanmış oldum


Geri Dön ----- Mesaj Gönder